'İstanbul'u büyütmeye yönelik yapılan her yatırım, aslında tarihi ve doğal güzellikleriyle çok önemli tarihi bir dünya kenti olup da, her geçen gün can çekişen İstanbul'u bitirmeye yöneliktir' demem abartı sayılmamalı.
İstanbul'da yaşayanlar bilirler. Ulaşım giderek daha da karmaşıklaşan bir sorundur. O nedenle İstanbullular; toplu ulaşım araçlarıyla da olsa, kişisel araçlarıyla da olsa, bir yerden bir yere gitmeyi planlarken çok düşünürler.
Hele son yıllarda, görgüsüzlük ve aç gözlülüğün tavan yaptığı bir dönemde; aslında "kent" olmaktan bile çıkmış, güzelim İstanbul'un görüntüleri ancak siyah beyaz Yeşilçam filmlerinde kalmış bu "mega ucûbede" kültür, sanat etkinliklerini takip etmeyi alışkanlık haline getiren kesimler de etkinliğin, kendi yerleşimlerine yakın olanını tercih ederler.
Gitmeye can attığım bu etkinlik, "her mesafenin bana uyduğu" gençlik yıllarını geride bırakmış bana hayli uzakta görünen, Kadıköy Moda'da olunca, bende de; "gitsem mi, gitmesem mi" muhasebesi yaptırmıştı doğrusu.
Türkiye'ye dayatılmaya çalışılan rejimin sevmediği etkinliklerden arındırarak iyice çoraklaştırdığı memleketteki kültür/sanat ortamında, kafamda yaptığım "uzaklık muhasebesi"; ışık hızıyla sonuçlandı tabii ve kendimi Kadıköy'de vapurdan inmiş, Moda yollarında buldum...
"İyi ki de gitmişim" diyeceğimi başından biliyordum. Ilık bir İstanbul akşamında, etkinliğin yapılacağı "All Saints Moda Kilisesi" önüne varınca 1878 yılında inşa edilmiş bu küçük kilise binasını görmem bile bende bir hoşluk yarattı.
Kilisenin tarihçesine de baktım, Kiliseyi mimar G. E. Street inşa etmiş. Street, Beyoğlu, Tünel’de, bugünkü İsveç Konsolosluğu binasının arkasında bulunan ve Crimean Memorial Anglikan Kilisesi’nin de mimarıymış aynı zamanda.
1906 yılına kadar Delcorda Sokağı olarak bilinen Yusuf Kamil Paşa Sokağı'nda da, şimdi Şair Nefi Sokağı olarak bilinen Loranda Sokağı'nda da bir grup İngiliz aileler yaşamlarını sürdürmekteyken, bu ailelerden biri olan Whittal ailesi 'All Saints Moda Kilisesi'nin yapımına ön ayak olmuş...
İstanbul'un Kadıköy ilçesi, Moda semtindeki "All Saints Moda Kilisesi"nde Arda Ardaşes Agoşyan yönetiminde CorISTAnbul Oda Orkestrası eşliğinde gerçekleşen ve solistliklerini, soprano Natali Boğosyan, bariton Kevork Tavityan ve tenor Ahmet Baykara'nın yaptığı "J. S. Bach Gecesi"; bana ve salonu ayakta izlemecesine dolduran Kadıköylülere, karmaşık Türkiye gündeminden bir an olsun uzaklaşma ve ruhsal dinginlik olanağı sundu.
Konser sonunda seyircilerin uzun süre ayakta alkışladığı sanatçılar, Kahvenin Hatrı" temalı konserde; kendisi de bir kahve tutkunu olan Alman barok müzik bestecisi Johann Sebastian Bach'ın (21 Mart 1685 - 28 Temmuz 1750); dönemin kahve modasını hikayeleştiren Alman şair Picander'in öyküsünden bestelediği 'Kahve Kantatı' adlı eserini icra etti.
Bach'ın ünlü eserindeki Liesgen karakteri için yazdığı bölümü (soprano) Natali Boğosyan; Schlendrian'ı (bariton) Kevork Tavityan, anlatıcıyı da (tenor) Ahmet Baykara seslendirdi.
Quill Prodüksiyon tarafından, All Saints Moda Kilisesi'nde düzenlenen konserin teması ile ilgili izleyicilere ön bilgi veren CorISTAnbul Oda Orkestrası'nın şefi Arda Ardaşes Agoşyan yaptığı açıklamada; "Bach'ın, kilise çalışmalarının yanı sıra profesyonel müzisyen ve üniversite öğrencilerinin birlikte konser verdikleri gönüllü bir topluluğun da direktörlüğünü üstlendiğini" ve "bu topluluğun, güzel havalarda Çarşamba akşam üzerleri Herr Zimmermann’ın kafesinin bahçesinde, kışları ise; Cuma akşamları kafenin içinde konserler verdiğini" hatırlatarak şunları söyledi:
KAHVE TUTKUNU GENÇ KADINDAN BABASINA:"KAHVENİN TADI ŞARAPTAN BİLE LEZZETLİ..."
"...Bach, şimdi seslendireceğimiz 'Kahve Kantatı' adlı eserini de işte bu topluluğun kafede seslendirmesi için bestelemişti. Alman şair ve librettist Picander’e ait olan öykünün teması 18. yüzyıl Almanyası’nın kahveye olan düşkünlüğüdür.
Hikayede, genç bir kız olan Liesgen’in kahveye olan düşkünlüğü, babası Schlendrian’ın ise onu tehdide varan uyarılarla vazgeçirmeye çalışması anlatılır.
Kantatın başında anlatıcı içeri girer, öncelikle kafedeki herkesi susturur ve 'Konuşmayı bırakıp, dinleyin' der, 'Şimdi içeri Schlendrian ve kızı Liesgen girecek. Schlendrian çok öfkeli, homurdanıyor, bakın dinleyin kızı Liesgen onu nasıl kızdırmış…' Schlendrian girer; kız çocuklarının babalarının başlarına nasıl bin bir dert açtığından, babaların onlara nasıl söz geçiremediğinden yakınır.
Liesgen’i görünce onu kahve içmemesi konusunda azarlasa da Liesgen günde üç kez kahve içmezse sıkıcı bir insana dönüşeceğini söyler ve dahası, kahvenin tadının ne kadar güzel olduğunu, şaraptan bile daha lezzetli olduğunu babasına uzun uzun anlatır durur.
Bunun üzerine daha da öfkelenen Schlendrian, kızına tehditler savurmaya başlar:
'Kahveyi bırakmazsan şayet, bundan sonra partilere gidemezsin, yürüyüşe çıkamazsın, istediğin balon eteği almam sonra, camdan dışarı burnunu dahi uzatamazsın, bak şapkana kurdele de almam!'
Bunlar Liesgen’in umrunda bile değildir. Babası yeter ki, kahvesine dokunmasın. Schlendrian ise düşünür taşınır ve kızına karşı kullanabileceği en büyük kozu bulur! 'Tamam, kahve içmeye devam et. Ama o zaman asla bir kocan olmayacağını da kafana koy!..'
İnatçı Liesgen babasının ağzından 'man' yani koca lafını duyar duymaz ikna olur, 'Tamam babacığım, kahveyi şu anda bırakıyorum!'
Ama, bu kez de hemen o gün bir eş sahibi olmak konusunda ısrarcıdır…
Picander’in yazdığı hikaye aslında burada son bulmaktadır. Ancak kendisi de bir kahve düşkünü olan Bach bu hikayeye, Liesgen’in tarafını tutacak şekilde bir son yazmıştır:
...Normalde sadece başta içeri giren anlatıcı Bach’ın versiyonunda tekrar geri gelir ve şunları söyler:
'Schlendrian kızı için bir eş aramak üzere yola koyulur koyulmasına ama; Liesgen de etrafa gizlice haber salar: Kendisinin kahve içmesine izin vermeyecek hiçbir erkeği kendisine eş olarak kabul etmeyecektir! Hatta eşinin, canı istediğinde kahve yapmasına izin vermeye söz vermesi gerektiğini evlilik kontratına dahi yazdıracaktır!'
En sonunda anlatıcı, Schlendrian ve Liesgen koro halinde şunları söylerler:
'Kedi farenin peşini bırakamaz, genç kızlar da kahveden uzak duramaz. Annenin kahve içme alışkanlığı var, e anneanne de içerdi, öyleyse kızı kim suçlayabilir?...'..."
* * *
İCRA EDİLEN ESERLER
Gecede performanslarını sergileyen sanatçılar ve icra ettikleri eserler şöyle:
» Orkestra şefi: Arda Ardaşes Agoşyan
» Liesgen (soprano): Natali Boğosyan
» Schlendrian (bariton): Kevork Tavityan
» Anlatıcı (tenor): Ahmet Baykara
Flüt solo: Ceren Dik
Klavsen: İklim Tamkan
CorISTAnbul Oda Orkestrası
* *
» 1- Bach: "Air," 3. Orkestra Suiti'nden 2. Bölüm, BWV 1068
» 2- Bach: Orkestra suiti, No.2, BWV 1067
Flüt Solo: Ceren Dik
» 3- Bach: Kahve Kantatı, BWV 211
Soprano: Natali Boğosyan
Bariton: Kevork Tavityan
Tenor: Ahmet Baykara...
[İstanbul, Kadıköy, All Saints Moda Kilisesi, 27 Nisan 2016]
Yalçın Ergündoğan
* * *
===========================
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder