12 Mart
1971 askeri darbesinin üzerinden henüz iki yıl geçmişti. Üniversiteler ve
gençlik hareketi “nerede kalmıştık”
dercesine, hızla yeniden toparlanıyordu.
12 Eylül 1980 darbesi sonrası terk edeceğim İzmir’de de, o yıllarda bu hareketlilik iyiden iyiye yükselmeye başlamıştı.
12 Eylül 1980 darbesi sonrası terk edeceğim İzmir’de de, o yıllarda bu hareketlilik iyiden iyiye yükselmeye başlamıştı.
İşte tam o dönemde, DEV-GENÇ’li ağabeylerden (sonradan ben de bir militan olarak, aktif siyasi mücadelelerde hep
birlikte yürüyeceğimiz) bir bölümü, dağınıklığı örgütlülüğe çevirmeye dönük
bir çalışmaya yönelmişti. Dönemin ağır baskı koşullarını dikkate alarak yeni bir örgütlenme biçimine girişmişlerdi:
Özellikle, gençliğin bir araya gelmesine kapı aralayacak bir kültürel etkinlik örgütlenmesi!
Böyle bir ortamda İzmir Sinema ve Kültür
Derneği (İSKD) kuruldu. Yıl 1973 olmalı. Ali Özgüven, Oğuz Makal,
ben ve birkaç arkadaş daha yönetim kurulunu oluşturmuştuk.
İstanbul’daki
Sinematek ile Oğuz Makal’ın kurduğu iletişim sayesinde, haftada bir gün İzmir’in büyük sinema salonlarında
nitelikli, seçkin filmler göstermeye başladık. Film gösterimlerimizde, İzmir’de
o dönemin en büyük sinema salonlarından Şan, Sema ardından da Karaca Sineması
salonları izdihama varan bir ilgiyle hınca hınç doluyordu. Tabii politik
filmlere ağırlık veriyorduk. Sinema tarihinden, Sovyet Sinemasından,
klasikleşmiş örnekler gösterim programımız içinde baş sırada idi.
İSKD film gösterimleri çok büyük ilgi
görünce, arada Ruhi Su ve benzeri konserleri örgütlemeye de girişmiştik.
İşte, ‘Potemkin Zırhlısı’, ‘Sıradan Faşizm’ gibi daha pek çok
önemli filmle ben ilk o sıralarda tanıştım…
O yıllarda
filmler minik elektronik aygıtlarda, DVD’lerle gösterilmiyordu. Kocaman 2 film
bobini, birodabüyüklüğünde gürültülü sinema makinası ve bir makinist
aracılığıyla gerçekleşiyordu bu görsel sanat faaliyeti. (Hani film kopunca, ıslıkların çalınarak makinistin uyarıldığı;
“makiniiiist uyuma!” diye bağırıldığı yıllar.)
(Soldan sağa) Hüseyin Baş, Onat Kutlar, Jak Şalom |
Filmleri
genellikle, Onat Kutlar’ın İstanbul Sinematek’inden ya otobüs bagajında ya da
çok pahalı olduğu için çok ender, mecbur kaldığımızda kullandığımız THY Kargosu ile İzmir’e getirtiyorduk.
O yıllarda zaten adım başı bir kargo şirketi de, ulaşım da yoktu.
Bu arada,
bazen ben de bizzat İstanbul’a gidip, rahmetli Onat Kutlar’ın Sıraselviler’deki Sinematek’inden koca bir çuval içinde bobinleri aldığım da
oluyordu. İstanbul’a şöyle bir bakınıp, koca çuvalla, en kestirme yoldan o
yıllarda Topkapı’daki otobüs
garajına ve İzmir otobüsüne kendimi atıyordum.
Eh, kolay
mı. Koskoca bir kitle otobüsün bagajındaki, o hafta göstereceğimizi ilan
ettiğimiz filmi bekliyordu!..
Bir
keresinde, Fransızca alt yazılı politik içerikli bir Sovyet filmini o zamanki
heyecanımla, gayet “ajitatif bir dille”
alt yazılarından izleyicilere “simültane” olarak çevirdiğimi ve seyircilerin
alkış tuttuğunu da hatırlıyorum.
Simültane çeviri dediysem, bugünkü uluslararası toplantılardaki
simültane çevirilerle karıştırılmasın ama…
O günkü Karaca Sineması’nın beyaz
perdesi önündeki sahnesinin kenarına ilişmiş vaziyette; perdeyi görüp, alt
yazıları okuyabilmek için boynumu kırarak, ama en ilginci de; sesimi izleyiciye
duyurmada kullandığım elimde mitinglerde kullandığımız koca megafonla!
Bu koşullarda, onca zorluk içinde de olsa
güzel, unutulmayacak gönüllü çalışmalar yapmıştık.
ARTI TV’nin 2 bölüm halinde göstereceğini
ilan ettiği, Sovyet yönetmen Mikhail Romm’un yönettiği ve tümü Hitler’in -ele
geçirilen- özel film arşivi, SS subaylarının çektiği özel filmler, Sovyet
Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) ve kimi diğer ülkelerin devlet arşivleri gibi
kaynaklardan belgelerin
kurgulanmasıyla gerçekleştirdiği ‘Sıradan Faşizm’ filmi birden aklıma o günleri de getiriverdi.
* * *
İzmir
Sinema ve Kültür Derneği (İSKD) sonra ne oldu diye soracak olanlar olursa, onu
da söyleyeyim.
12 Mart
1971 askeri darbesinin içeri tıktığı devrimci gençler, çıkartılan kısmi bir
“affın” eşitlik ilkesine aykırılık itirazları ile açılan davaların kazanılması
sonucu genele uygulanmasıyla
özgürlüklerine kavuştular.
12 Mart
darbesiyle duraksayan mücadele kaldığı yerden devam ederek, yeniden hız
kazandı. Bizim İSKD de, varlığını
sürdürse de ara dönemdeki hızını kaybetti.
Bizler de, kendimizi örgütlü politik mücadelenin yakıcılığı içinde bulduk…
* * *
Yalçın Ergündoğan
(Bu makale ilk kez 25 Ağustos 2017 tarihinde ‘Sıradan
Faşizm’ filminin ARTI Tv’de gösteriminin hatırlattıkları… başlığıyla Artı Gerçek İnternet Gazetesinde yayınlanmıştır.
_____________________________
1 yorum:
O günler zorda olsa güzeldi .
Yorum Gönder